22 Aralık 2011 Perşembe

Dergi Yazıları: Bu işte bir şike var!


(Toplumsal Özgürlük Dergisi - Ekim 2011 - Sayı: 40/12)
2011 yazı oldukça sıcak günlere sahne oldu. Haziran ayında yapılan seçimler sonrası ülke özellikle Kürt sorununda yaşanan gerilimle ısınırken bir anda bambaşka bir mesele gündeme bomba gibi düştü.
3 Temmuz günü başlatılan bir operasyon ile başta Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım olmak üzere çeşitli yönetim kurulu üyeleri ile Sivasspor Başkanı’nın da içinde olduğu çok çeşitli spor insanları dalga dalga gözaltına alındı. Savcılık ve mahkeme süreçlerinin sonunda Fenerbahçe Başkanı’nın da aralarında bulunduğu 26 kişi tutuklanarak Metris Cezaevi’ne gönderildi. Tüm bu harekatın adına “sporda temizlik” dediler.
Buraya kadar olaylara dışardan bakan sporla, ilgisiz bir kişi için herhangi bir sorun gözükmemekte. Ama olayın etkisi en az Kürt Sorunu kadar çarpıcı oldu ki, bir müddet de olsa herkes bir biçimde bu sorunla ilgilenmek zorunda kaldı. Peki bu mesele neden bu kadar gündem tuttu ve bu kadar önemli? Esasında bir takım sorular sorarak konuyu açabiliriz sanki.
Sonda söyleyeceğimizi başta diyerek konuya girelim. 3 Temmuz’dan beri sporda meydana gelen tüm bu operasyonlar özünde siyasi bir manevradır.

Operasyonun Zamanlaması

Gözaltıların başlamasıyla birlikte basına da ufak ufak malzemeler verilmeye, gündem oluşturulmaya başlandığı günlerde öne sürülen en önemli bilgilerden biri de sürecin aylar öncesinden ele alındığı ve hatta ligin bitmesinden önce son 5 haftaya dair maç sonuçlarının belirlendiği ve bunların da emniyet ve savcılıklar tarafından takip edilerek tutanaklara geçirildiğiydi. Lig’in bitiş tarihi 22 Mayıs 2011. Operasyonun yapıldığı tarih 3 Temmuz. Arada gelişen 2 önemli olay var ki bunlar bize biraz neden operasyonun bu kadar öteye atıldığını anlatıyor.
Birincisi, 12 Haziran tarihinde yaşanan Genel Seçim. Operasyon tam da uygulandığı bu haliyle seçimlerden önce yapılsa, sanırım iktidar partisi birkaç puan daha az oy almayı göze almalıydı ki buna ne AKP ne de başka parti cesaret edemezdi. Kaldı ki, gündemin de seçimden kayarak tamamen bu operasyona oturması da büyük risk. (Sorun da esasında tam da bu değil mi? Madem ortada büyük bir usulsüzlük ve yolsuzluk var, o zaman oy, seçim demeden buna engel olmak her hükümetin görevi değil mi?) Diğeri de 29 Haziran tarihinde gerçekleştirilen Futbol Fede-rasyonu seçimi. Tüm bu süreçlerin ister istemez içinde olan en üst ve “özerk” kurumun en savunmasız anında yapılan ve yeni seçilen başkanın kucağına konan bir bomba. Bir kurum bu kadar savunmasız yakalanabilinir.
“Futbolda Temizlik” denen bu operasyonun zamanlaması tam da siyasi gelişmeler gözetilerek planlanmıştır.

Dezenformasyon

AKP iktidarı boyunca yargı sistemi Ergenekon’dan, KCK’ya oradan Devrimci Karargah’a kadar benzer yöntemlerle gözaltı ve sonu belirsiz tutukluluk hallerini uygulayabildiği en yaygın biçimde hayata geçirdi. Ortada sarılacak bir bulgu bulduğu her anda uzanmak istediği her kesimi bu bulgular etrafında kümelendirerek dipsiz kuyulara hapsetti. Bu gazetenin okurlarının hiç de yabancı olmadığı yöntemler benzer biçimlerde 3 Temmuz sonrası süreçte de işletildi. Gözaltıların başladığı anda olayı sorgulamaksızın yaygın bir medya infazı başlatıldı. Dava üzerinde yayın yasağı olmasına rağmen gözaltındakilerin Emniyet fotoğraflarından, telefon konuşmalarına kadar herşey belli bir düzende dışarıya servis edildi.
İlk günün süzgeçten geçmemiş ham bilgileri, başta operasyonun muhatabı kulüp taraftarlarını şoke etmiş olsa da, servis edilen bilgilerin tutarsızlığı ve yaratmak istediği hava kısa sürede dağıldı. Silah bulunmayan evlerden silah bulunmuş gibi gösterilmesi, alelade telefon konuşmalarının delil olarak sunulması, ortada olmayan paralar ve hatta bu paraların olmayan kardeşlere harcanması gibi toz duman içinde uçuşan bilgiler yavaş yavaş tasnif edilip sakince incelenince yaratılmak istenen havanın nasıl bir servis ile yapıldığı da ortaya çıkmakta gecikmedi.
Servis edilen haberlerin hemen arkasından Taraf, Mehmet Baransu, R. Ozan Kütahyalı gibi operasyon ekibinin de sürece dahil olarak hedef ve tetik ilişkisinde yerlerini almaları ile kadro tamamlanıyor ve olayın futbolda yolsuzluktan çıkıp nasıl bir operasyona dönüştüğü ipuçlarını veriyordu.

Futbol, Siyaset ve Ekonomi

Dilimiz döndüğünce bir top ve peşinden koşan yirmiiki kişinin sadece dikdörtgen bir çimenlik ile sınırlı olmadığını anlatmaya çalıştık. Yönetenler için futbol, kitleleri arkasından ne kadar sürüklerse o kadar çekim merkezi olmuştur. Bu yüzden “Futbol Asla Futbol Değildir”. Bu yüzden, seçim meydanlarında liderler boyunlarında binbir çeşit atkıyla konuşmaktadır. Bu yüzden iktidarlar futbolu da yönetmek için özel politikalar üretmektedirler. Ve de bu yüzden vaatlerin bir kısmı da futbol üzerine olmaktadır. Bunu uzun uzadıya anlattık. Daha da anlatırız.
Bu operasyonda önemli olan birkaç noktaya vurgu yapmakta fayda var. Türkiye futbol piyasası gittikce büyüyen bir hacime sahiptir. Son beş sezonda 336 milyon Euro’dan 525 milyon Euro’ya evrilmiş bir büyüklük için önümüzdeki birkaç sezon sonunda beklenti 1 milyar Euro’dur. Futbolun kendi dışındaki ekonomi ile bağı da oldukca güçlüdür ki, kendi için yarattığı 1 birimlik gelirin diğer sektörlere 9 birim olarak yansıması bunun en önemli göstergesidir. Sporun hele futbolun bu derece endüstriyelleşmesi, işin içine ister istemez her tür manipülasyonu sokmaktadır. Tüm yaşananların altında yatan sebep en kestirme yolla bu “endüstriyelleşmedir”.
Üç büyük kulüp de bu ekonomide oldukça büyük bir yere sahip olmasına rağmen Fenerbahçe diğerleri arasından sıyrılmaktadır. Futbol ekonomisinde söz sahibi olmak için mutlaka ve de mutlaka Fenerbahçe yönetiminde ve hatta başkanlık koltuğunda olmak gerekmektedir.

Post 3 Temmuz

Yaşananlar futbolun manipüle edilmesine endeksli bir operasyon olsa idi yaşanacak süreç oldukca basit olacaktı. Delilleri belli bir adli yargılamanın sonucu da hem mahkemeler açısından hem de kamuoyu açısından oldukça tatminkar olur. Bunun için hesap kitap yapmaya gerek var mıdır bilinmez. Fakat yaşanan operasyon sonrası ihlal edilen kurallar ve yasalardaki karşılığının konuşulması yerine, daha dumanı tüten “Sporda Şiddet Yasası”nın değiştirilmesinden, küme düşmenin kaldırılmasına kadar olayın kimyasına aykırı şeyler önerilmekte ve yaşanan operasyonun bir yolsuzlukdan çıkartılıp bir kesimin tasfiyesine döndürüldüğü anlaşılmaktadır.
Kaldı ki, tutuklanan 26 kişi içinde futbolcu sayısı 3, hakem ise yoktur. Ortada büyük bir suç vardır ama suçun işlendiği yere dair tutuklanan nerdeyse kimse yoktur.
Yaşananlara en büyük tepki Fener-bahçe taraftarından gelmiş ve operasyonun ilk gününden beri sürecin politikayla alakalı olduğunu belirterek sokağa yönelmişlerdir. Hem Fenerbahçe taraftarı hem de sporseverler açısından ortada bir yolsuzluk varsa, bunun cezasının layıkıyla yerine getirilmesi en büyük temennidir. Fakat yukarda da sıralamaya çalıştığımız gibi yaşanan bir yolsuzluk operasyonundan daha ötesi gibidir. Türkiye’de de, dünyada da sporda yolsuzluğun olmadığı yer yok gibidir. Burada sorun bu işin yolunun kimler tarafından denetleneceği sorunudur ki, bu da başlıbaşına siyasi bir meseledir.