16 Temmuz 2010 Cuma

Taraftar olmak



Taraftarlık üzerine yazılmış onlarca şeyden en güzellerinden biri. Duygu Hatipoğlu ile M. Berkay Aydın'ın Bastır Ankaragücü isimli kitaplarından...

"Taraftar" tribünün müdavimidir ve dönem dönem ilişki zayıflasa da ilişkiyi
kaybetmeyendir. Futbolu takip etmenin sadece "topçu hayranlığı değil", ortak bir şeyler
oluşturarak sürece katılmaya çabalamak olduğunu düşünendir. Içerisinde hiç deplasman
kaçırmayana, bol kavga işlerine girenden, deplasmana az gidip içerideki maçları
kaçırmayana; takımının ürününü giymeyi sevenden, "ağır takılıp" ürünsüz gelene kadar çok
farklı tipleri vardır. Önemli ortak özellikleri olarak her an sesin kısılabilme ihtimalinin yüksek
olması, maçı ayakta izlemek ve "biriktirilmiş anı yığını" sayılabilir. Genelde aidiyetleri sadece
kulübe değildir, "herhangi bir taraftar grubuna" da çeşitli yoğunluklarda bağlı olandır.
Içerisindeki çeşitliliklerden ve anlatmanın zor olduğundan çok çeşitli tanımlamalar
yapılabilecek bir tanımdır: Taraftarlık, deplasman otobüsündeki "geyiktir". Maçı izlemeden
gidip gelinen yüzlerce kilometredir. Taraftarlık hatırlamakta zorlanacak kadar anı
biriktirmektir. Şenliktir. Taraftarlık kavgadır, abartmadır bazen yalandır. Taraftarlık hem
sıradan olmak hem aykırı olmaktır. Dostluktur, sürekli yeni insanlarla tanışmaktır. Egemen
medyaya alternatif oluşturmaktır. Taraftarlık espridir, ayrıntılara dikkat etmektir. Hayal
kurmaktır, şu acımasız ve ilüzyon dünyasında Behrengi'nin "küçük siyah balık"ı olmaktır.
Taraftarlık eylemektir, yüksek sesle bağırmak, ses tellerine garezi olmak ve sürekli "ergen"
olma halidir. Aşktır, tutkudur, hesapsızlıktır. Taraftarlık müziklerden rock'tır, protest olanıdır
ve elbette arabesktir; illa klasik batı müziğinden örnek verilirse Beethoven'in Dokuzuncu
Senfoni'sidir. Taraftarlık cop ve biber gazı yeme olasılığının yüksekliğidir, kendini Don Kişot
hissetmektir. Tenefüs zilidir ve tenefüsün kendisidir. Kimi zaman kurgulanan bir itaattir.
"Beleş biletle" işi olsun olmasın bu süreci bilendir. Taraftarlık örgütlü olmaktır, Kıvılcımlıcı
bakışla "ilkelliktir". Haylazlıktır, tebessümdür, "sert yapmaktır". Her dinlediği müzikte "beste
çıkar mı" diye düşünmektir. Çokça dendiği gibi "hayata gider yapmaktır". Taraftarlık bazen
kronik depresif hal, kimi zaman gülme krizidir. Sokaktır, gece parkta kalmayı bilmektir.
Kuşak çatışmasıdır, çelişkidir. Amire, patrona ve yetkiliye bazen içinden bazen kamusal
olarak sövmektir. Ayar vermektir, şakadır. Yıldızlı gökyüzü, sıkılmış yumruktur. Bir açıdan
bataklıktır, kaybeden olmaktır. Düğünlerde kesin sahnede olmaktır veya köşede durup
sürekli ters bakmaktır. Komedi, gerilim, macera ve romantik filmdir. Çocukluğun Şeker
Bayramı anılarıdır. Havadan ve sudan konuşmaktır. Efes'in efsane şişesine, sadece bir basit
"şişe" gözüyle bakmamaktır. Dumandır, sistir, Bob Marley'dir, sokaktır. Duygudur, tatili
sevme halidir, "damat" Lafargue'nin bahsettiği tembellik hakkıdır. Getto'dur, evde
musluktan su içmektir. Taraftarlık, Italya'da 'ultras', Ingiltere'de 'holigan', Arjantin'de 'barra
brava'olmaktır. Çocuklar gibi tedbirsiz, gezginler gibi tetikte olma halidir...

13 Temmuz 2010 Salı

Could you be loved?



Maç uzatmalar sonunda bitmiş, kupayı İspanya kazanmıştı. Ama finalin bence 2 tane akılda kalan hatırası vardı.

İlki beklenen hamlesiyle Jimmy Jump'dı. Bu Katalan'ın artık bu tip organizasyonlarda nereden çıkacağını beklemek, sonucu beklemek kadar heyecanlı ve de zevkli. Helal olsun sana Jimmy. Ve de yere devirmeye çalışan güvenliğe de bir o kadar çüşş. Görüldüğü kadarıyla kupaya sevimli şapkasını takmaya çalışıyor du ki, keşke takabilseydi.

Diğeri ise, son düdük çalmış ve sevinen ile üzülen sahada o çok tanıdık görüntüleri sergilerken vuvuzelaları yaran tanıdık ve insanın içini kımıldatan ritmiyle Bob Marley'di. Dün bir sohbet esnasında arkadaşımın deyimiyle Afrika'nın farkıydı, 'We are the champion' yerine 'Could you be loved'.

Keşke finalin başında Jimmy'ye de biraz sevgi gösterilebilseydi.



6 Temmuz 2010 Salı

Atkı Mania 10 - Dünya kupası özel 2


Atkı mania bölümünün dünya kupası özel dosyasının en güzel resmi. Mick Jagger Almanya'nın İmgiltere'yi 4-1 yendiği maçta.





Bunlar da klasik atkılı pozlar. Hepsine sonsuz selamlar.


Tour de France 2010



Geldi çattı tur günleri. Beni dünya kupasından daha fazla heyecanlandıran ve de genç olmadığıma hayıflandıran bir spor olayı.

Futbolun her türlü sevimli ve de çekici yönüne ragmen ülkemizde spor olarak çok popüler olmayan ama izleyince insanı içine çeken ve bir o kadar da sokaga, bisiklet kullanmaya iten bir yarışma. 20-21 gün süren, verilen aralarıyla 4 haftaya varan ve hem yerinde hem de ekran başında milyonlarca kişi tarafından izlenen dünyanın en önemli ve de eski organizasyonlarından biri.

İzleme imkanı olanların kesinlikle kaçırmaması gereken bir etkinlik. Her gün koşulan mesafeye göre değişiklik gösterse de 3-4 saat kendini izletiyor. O büyüleyici dağ görüntüleri, köy kasaba geçişleri, sprintler, arabaların zor çıktığı zirvelere tırmanışlar, kazalar, dopingler, dramatik vedalar, gözyaşı, sevinç ve en önemlisi insanüstü efor.

Viva la Tour!...