24 Nisan 2010 Cumartesi

Atkı Mania 6


Portekiz, Lizbon'dan Sporting maçı öncesi atkı tezgahları



Bu de Sevilla'lı bir atkı-bayrak satıcısı



Gündüz maçı



Bugün Kasımpaşa'ya gidiyoruz. Maç gündüz. Erkenden gideceğiz. Özlemişiz gündüz maçlarını

This is not Barcelona

Yazıları yavaş yavaş burada toplayalım
1 sene olmuş gideli. Arşivden bir Barcelona ziyareti yazısı.

11-12 Nisan 2009
Barcelona: 2 Reactico Huelva: 0

Yurtdışında maç izlemek uzun yıllardır gerçekleştirmek istediğim bir şeydi. Ama bir türlü olmamıştı. 2 yıl önce 2007'de ilk defa bu fırsatı yakalama şansım olmuştu ama Sevillalı fubolcu Puerte sahada ölünce maç ertelendiği için AEK maçını izleme şansım olmamıştı. Şimdi ise kısa süre önce organize edilen bir seyahatin önemli bir parçası olmuştu bu şans. Barcelona'ya yapılan 4 günlük bir tatilin içinde o tarihlere denk gelen bir maç vardı; Barca-R. Huelva La Liga karşılaşması. Seyahatin çok talihsiz bir tarihle çakışması içimde bir sıkıntı yaratsa da yapacak çok şeyimin olmamasını bu maç ile hafifletmekten başka seçenek yoktu elde.

her tur ters giden ise ragmen vizeyi alinca gidis kesinlesmisti. e gidis kesinlesince mac biletini almak da kacinilmazlasmisti. internetten kolayca alinan bilet (gerci bileti ele alana kadar halen bunu becerebildigime inanmamistim ya) nou camp'in (ya da camp nou'mu?) kapilarini bir anda aralayiverdi haci kardeslerinize. bilet en ucuz yer olan karsi tribunun en ust katindandi. fiyati 40 euro. bizimkine gore pahali ama o tarihlerde istanbulda olsam malum maca en az 100 tl verecen olm deyip verdik eurolari. (o tarihte pahali gelmis bu fiyat ama gecen zaman oldukca yaklastirmis bizi barca’ya)

barcelonaya indik ve gozlerim hemen gazete bayilerini taramaya basladi. sozkonusu olan Barca ve bir gun once bayerne atilan 4 goldü. haliyle sehir gazeteleri olayi kapaktan vermisti. (madrid gazetesi olan AS'da ise haber bilmemkacinci sayfada yer aliyordu. kapakta ise KAKA ve madridin teklifi falan) bi sonraki gun bi de basket takimi final foura kalinca gazeteler kapagi ikiye bolmek zorunda bile kaldilar. ayni 2007-2008’deki biz :)



neyse mac gunu geldi catti. once stada gidip bileti almak lazim. malum stad 100 bin. millet mac saatinde yuklenir falan. sona birakmiyalim. ufak bir arastirma sonucunda hangi metro ile stada gidilecegini cozmek zor olmadi. attik kendimizi metroya. ulan sanki metronun merdivenlerinden direk stada cikacakmisiz gibi. ama o da ne bi yagmur var ki hafiften tad kaciran. ama hazirlikliyiz. fenerbahce yagmurlugumuz var allahtan. metro cikisinin karsisindaki ykm benzeri bir magazada biraz zaman gecirelim diyoruz. kitaplara bakiyorum. iyi ki de bakiyorum. eski bir dostun halen basildigini gormek beni cocukluguma goturuyor, gozleri doluyor. ah ulan milliyet cocuk, ah ulan simsek santrafor... ingilizce olsan alacam serefsizim.


isimizi bitirince kendimizi veriyoruz stad tarafina. 1-2 sorustan sonra bos yollarda karsimiza cikiveriyor 100 binlik yapi. ahanda orada ve gercek. giselerde kuyruga girip bileti tereyagindan kil ceker gibi alinca anliyorum ki biz bu maca harbi girecez. hemen klasik stad onu dukkanlari bir tavaf. seyyarlar yeni aciliyor ama hepsi official. bir kac tanesine boixos nois'i soruyoruz ama hepsinin yuzu dusuyor sorunca. cat pat toplandiklari yonu ogreniyoruz. ve geri kalanini mac saatinde halletmek icin bolgeyi terkediyoruz.


aksam mac saat 20'de. biz 17 gibi stada hareket ediyoruz. malum havayi soluyacagiz, bira icecegiz falan. metroya binerken bir ihtiyar yanasiyor ve atkimizi soruyor. fenerbahce deyince hemen aragones ve guiza diyor ve de ekliyor 'sympatic team'. ehe ehe insan nasilda mutlu oluyor :) yine metro ve yine o durak. inince hemen ilk bakkaldan biralar cebe. bakkal bunlari icemezsiniz orada diyor. ne demek bu ya? sana ne. megersem icerde icemezsiniz diyormus. hay senin ingilizcene. elde bira biraz tedirgin gidiyoruz stad onune. ne de olsa yabancisiyiz ortamin. o sirada yagmur basliyor yine. stadi tavaf ederken hemen nou campin yanindaki salonu goruyoruz. icerde bir mac var ama kimseden ogrenemiyoruz ne maci oldugunu. millet giriyor iceri. sonra goruyoruz giselerde megersem hentbol maciymis. bize gelmez. shopu geziyoruz. urun olayi fenerium gibi. cok carpan birsey yok urun olarak. arada bir tribun gibi bisi yapmislar millet oturup televizyondan eski maclari izliyor. acayip forma kuyrugu var ve aninda isim yazma olayi.

cikiyoruz oradan bi kalabalik. futbolculari bekliyorlar. stadin futbolcu girisinde ama galiba arabalarla geliyorlar. vazgeciyoruz beklemekten. su boixosu bulalim. sora sora barlarini buluyoruz. ufak bir bar ama elemanlar kapida iciyorlar. karsi kaldirimdan bakiyoruz biraz. uzerlerinde atki matki yok elemanlarin. ingiliz cetesi gibiler. bulasmiyoruz. millete sordugumuzda neden suratlarin dustugu anlasiliyor biraz. ufak ufak stada uzanalim diyoruz. yoldan toplu olarak her yastan takim geciyor. ve her milletten. uzerlerinde esortmanlar 20-25 kisi amerikan bilmemne takimi, isvicre cocuk futbol takimi, fransizlar, belcikalilar, japonlar.... yeter be. sanki birazdan icerde mini bir dunya kupasi duzenlenecek gibi. herkes halinden memnun. yagmur da yagmasa ortam tam bir karnaval havasinda olacak ama kimsenin keyfi kacik degil. turist sayisinin coklugu bizleri sasirtiyor. millet maca degil de barcelonanin seyahat esnasinda gorulecek yerlerinden birini ziyarete gelmis gibi. bazi katalanlar merakla atkilarimiza bakiyor ama ortada o kadar cok kendi formasina giyen var ki biz de arada eriyip gidiyoruz.

ilk kapidan girince stadin yaninda buluyoruz kendimizi. giris önü guzel iki heykelle suslenmis biri kaleci vucudu digeri sut atan futbolcu figuru. bir de butun stadin etrafi dunyanin cesitli yerlerinde kurulan resmi barca kuluplerinin amblemleriyle donatilmis.

giris kapimizi bulup basliyoruz tirmanmaya. tirman tirman tirman bitmiyor. en sonunda variyoruz en tepeye. maca daha yarim saat var ve stad bombos. zaten yagan yagmur katilimi azaltacak gibi. resim cekinip :) en ustte basliyoruz turlamaya. turlarken geyik boyu geciyor. 'ulan bizden baska fenerli varmidir' derken uzaktan son derece tanidik renkler en ustte bir monttan cikmis bize bakiyor. 'yavrum be' deyip adamin ustune atlayinca arkasi donuk arkadas ustumuzdeki renkleri gorunce rahatliyor. ayak ustu hos bes, telsimde kombineleri varmis kari koca filan falan derken. arkadasin esi de yagmurlugunu cikartiyor, ikisinin resimlerini cekip devam ediyoruz turumuza. en sagda en ustte bir grup reactivolu demirlerle cevrilmis yerdeler. ama diger tribunlerin arasinda da tek tek mevcutlar. oturdugumuz yerin onunde de bir huelvali mac baslarken takimini bayragi ve formasiyla selamliyor. biz de bu davranis karsisinda arkadasa oldukca fazla sempati besliyoruz.


mac saati geliyor. stadda tek gurultu oldukca fazla sayidaki cocugun ellerindeki havali korna benzeri ses cikaran duduklerden cikan ses. bu ses butun mac susmuyor. cok sinir bozucu. ve barca marsi basliyor. butun herkes (bizler ve bizim gibiler de) katilabilsin diye skorboarddan kareoke seklinde sozleri geciyor. alismamamisiz tabii. bize oldukca komik geliyor. ve neredeyse tek tezahurat. bizim feener feener seklinde arada alkislarla barca barca. eee otesi yok mu? vallaha yok. kale arkasinda konuclanan az sayida boixoslu kendi halinde bayrak filan salliyor ama turist cogunluk arada birilerinin baslattigi (bu birileri siz de olabilirsiniz) barca barca ya cok merakli. herkes mutlu. bunu bilen boixosta arada bir barca barca yapiyor herkes barca barca. cok komikti ya.

mac basladi ve dakka 1 gol 1. bol gollu gececek gibi derken barcelona vites dusuruyor. arada messi, henry, iniesta falan bi vites yukseltiyorlar ama gerek de gormuyor gibiler. huelva birkac ataktan bos donuyor. biraz becerikli olsalar one bile gecerler ama mac kesinlikle o sekilde bitmez. haa unutmadan barca gol kacirinca staddan 'huiyy' diye bir ses cikiyor. duymaniz lazim. yagmur yagiyor ama herkes israrla oturuyor. ulan ayaga kalkin be. yok nafile. devre arasi geyik yapiyoruz. ikinci yari henrynin ofsayt diye sayilmayan golu, huelvanin kendi kalesine attigi gol, messinin kacirdigi penalti, 70 gibi oyuna giren ersen martin ve hareketlenen huelvanin yakaladigi firsatlar ve ersenin ofsayt gerekcesi ile sayilmayan golu derken 90 dakka tamamlaniyor. sonlara dogru seyirci ayaga kalkiyor ama meksika dalgasi icin. son duduk ve 5 dakkada disardayiz. stad 100binlik ama oldukca bos. ertesi gun ogreniyoruz ki stadda 50bin kisi varmis. metroya yonlenmisken anliyoruz ki staddan cikmak kolay ama metroya binmek zor. yaklasik 30 dakkada binebiliyoruz.

ilk deneyim icin cok parlak bir stad secmemisiz. ortam sirk gibi. barcelona su an sehrin turistik ziyaretlerinden biri. aziz yildirim icin bile sanirim cekilmez bir ortam :) insan orayi gorunce kadikoye sukrediyor.
bir de bu sehirde espanyollu olmak zor be. adamlar kendi maclarinin oldugu gun oldukca sikinti cekiyor olabilirler.

bu mac bitiyor ama karnima agri saplaniyor. ulan yarin esas mac var ve biz ne yapacagiz?

sabah kalkinca ilk is gazetelere saldiriyorum ve orada once haberi sonra da televizyon yayinini buluyorum.
tamam da bunu yayinlayan yeri nereden bulacaz? otele soruyorum, varmis. ama o saatte otelde olamayiz ki. otel beylikduzu mesafesinde. el mecbur sehirde bulacaz bisiler.
bir cok bar ve pub girisinde yayinlanan maclarin listeleri var. her tur futbol, rugby filan mevcut. ama bizimki yok. aklima gordugum bir donerci geliyor ismi A la turca. onlar bilir. ama oraya ulasinca goruyorum ki icerde calisan turk yok. hepsi hintli ve pakistanli. bi yer tarif ediyorlar ama yok oyle bir yer. sonra nemrut diye bir yer vardi ters tarafta oraya gidiyorum ve bir gun once tanistigim adiyamanli cocugu buluyorum. o bana bir yer tarif ediyor. (ismi Temple stone adresi escudellers 24, 08002 tel 93 317 14 24 - birine lazim olursa buradan bulsun. onemli bilgidir paylasalim :) ) en sonunda buluyorum. iste orada. mac 0-0 dakka 36 ve ben televizyon basindayim. ustum yagmurdan, icim terden sirilsiklamim. barin her kosesinde baska bir mac. biz yaklasik 20 kisi seyrediyoruz. birkac gs'li formalari giymisler. bir cubuklu ve bende sapka var gerisi fenerli ama forma filan yok. neyse mac hakkinda soylenecek bir sey yok burada.

gittik ve bunlari gorduk.
bu arada barcelona cok guzel sehir. gorulmeye deger.

Fenerbahçe taraftarı yolunacak kaz mı?



Haftabaşı Kasımpaşa yönetimi resmi bilet fiyatlarını açıkladığında 'çüşş' demiştik. Fiyat 120 TL. Gerçi aynı çüşü sezonun ilk yarısında Galatasaray maçında da aynı biçimde açıkladıklarında da vermiştik ya, Beşiktaş maçında 50 TL'ye indirdiklerinde herhalde bize de bu tarifeyi uygularlar dedik ama yanılmışız. Aziz Yıldırım devreye girince bir formül bulundu ama o formül için de kritik dönemeçte söylenmeler başladı. Neyse olayın o boyutu bu yazının konusu değil. Yazı sezon başından beri bilet fiyatlarıyla ciddi bir boğuşma içinde olan Fenerbahçe taraftarı ile ilgili.

Sezona 100 TL'lik Denizli faciasıyla başlarken başımıza geleceklerin ufak bir sinyali de veriliyordu. Hemen ertesi hafta kendi sahamızda Denizli'yi aratan performans ile karşılaşınca tepkiler de ufak ufak yükselmeye başlanmıştı. Derbiler dışında rakiplerin yanına bile yaklaşamadığı 55 TL'lik dehşet çok uzun sürmedi allahtan. Bu sezon bilet fiyatları açısından Aziz Yıldırım yönetimini en uçlarda gördük hep. Söylendiğimiz, tepki verdiğimiz andan bilet fiyatlarını 22 TL'ye çektiği ana dek hep en uçta.

İşin ilginç yanı en pahalı maçlar olan derbilerde uyguladığı fiyat politikası ile rakiplere neredeyse açık ara fark attı. Fenerbahçe'nin içerde Galatasaray ile oynadığı maçın bileti 66 TL iken deplasmandaki fiyat 90 TL, Beşiktaş ile Kadıköyde oynanan maçın bileti 44 TL iken İnönü'de oynanan maçın fiyatı 75 TL idi. Bu ikilinin Samiyen'de oynanan maçın fiyatı 50 iken Beşiktaş tutarlılığını koruyarak 75 TL'de devam etmişti.

Fenerbahçeli bir taraftarın açıklanan resmi ve en düşük fiyatlar ile bir sezonu şu ana kadar (üstelik 2 maçı cezalı olmasına rağmen) 1322 TL'ye, Galatasaraylı bir taraftarın 1186 TL'ye, Beşiktaşlı bir taraftarın ise (1 maçı seyircisiz olarak) 1039 TL'ye gelmiştir. Ortalama rakamlar ile Fenerbahçeli bir taraftar maç başına yaklaşık 49 TL öderken Galatasaraylı bir taraftar 41 TL Beşiktaşlı bir taraftar da 37 TL ödemiştir. Rakamlar resmi açıklanan en düşük rakamlardır.

Genel fiyat politikası açısından Denizlisporun bu üç takıma da uyguladığı 100 TL pahalı ama ayrımsız bir fiyat olarak dikkatleri çekmektedir. Sivassporun 10-15-10 TL'lik biletleri de gözden kaçırmamak gerek. Diğer farklılıklar tabloda mevcut.

Bu sezon da Fenerbahçe taraftarı rakiplerinden fazla para harcayarak noktalamak üzere. Fenerbahçe ile oynayan büyük çoğunluk bu maçları fırsat olarak görüp vurabildiğini vurma yoluna gidiyor. Olan bizlere, Fenerbahçe taraftarına oluyor.

YETER ARTIK ÇEKİN ELİNİZİ CEBİMİZDEN.

14 Nisan 2010 Çarşamba

15 Nisan 1989



21 yıl olmuş. Haberlerde gördüğüm görüntüleri hatırlıyorum. insanların çaresizce sahaya girişini ve ezilen insanların görüntülerini. Bu olaydan 4 yıl önce yaşanan faciada ölümler naklen gözlerimizin önünde gerçekleşmişti. Hillsboroug'da ise haber bültenlerinde. 96 insan orada bir futbol maçında öldüler. Hem de çatışma, kavga, şiddet filan değil. Gayri insani stadlar ve içindeki gayri insani uygulamalar sonucunda.

İstanbul'daki 2005 Şampiyonlar Ligi Finaline gelen Liverpoolluların arasında bir misyoner gibi facianın takipciliğini yapan ve herkese bıkmadan olayı anlatan insanlar mevcuttu. Sessizce ve uzun uzun onları izlemiştim. Olayın üzerinden o kadar sene geçmiş olmasına rağmen acıları halen tazeydi ve o tazelikle anlatıyorlardı.

Ve halen Liverpool tribünleri olayın takipcisi. Ne onlar unuttu bu olayı ve ölen 96 arkadaşlarını ne de bizler unutalım.







11 Nisan 2010 Pazar

Atkı Mania 6


En güzeli :) Kendi atkini kendin yap (DIY). Adamcagiz bakmis kafasina göre atki yok, almis eline sazi.



Bu da üsttekinin antitezi gibi. "Bunun üzerimdekine uygun söyle narcicegi ve ebruli olanindan yok mu" Abla haftasonu oynanan R. Madrid-Barcelona macina gitmis atki seçiyo. Madrid'de Barca atkisi seçtigi için saygi mi duymali yoksa yukardaki sanal diyaloga mi vermeli kestiremedim.



Bu da Portekiz'den bir seyyar. 'Atkidan, sapkadan, bayraktaaan...'


Atkı Mania 5


Geçtiğimiz sene Hillsborough faciasının 20. yıldönümünde yapılan anmadan ilginç bir görüntü. Esasında orası için ilginç değil de bizim için ilginç. Bu arada facianın 15 nisanda facianın 21. yıldönümü.



Nou camp önünde atkı sergisi. Fiyatlara bakar mısınız?
Hakkaten bu şekilde fiyatlar ve de işportada çakma atkı satılmıyor. İçerde official dükkanda ne varsa dışarda da aynı var.



Bence atkı atkı tezgahında satılmalıdır. Turistik eşya satan yerlerde satılan atkılar bana hiç çekici gelmiyor. Tam anlamıyla turistik. Her yerde hemen hemen aynı atkılar. Ama bu dükkandakiler bana biraz farklı gözüktü.


Highbury'deki son maç ve o maça ait çıkarılmış atkıyı satan bir stad önü tezgahı. Atkı böyle satılmalı. Stadın önünde renk renk, çeşit çeşit. Zabıta, polis korkusu olmadan.
7 Mayıs 2006'da Arsenal Wigan ile oynuyor. Bu atkıyı yapanları kutlamak gerek.




Bu da 2006 Dünya Kupasından bir atkı tezgahı.


8 Nisan 2010 Perşembe

6 Nisan 2010 Salı

Ve degerli Türk medyasi voleybolu kesfetti



Hayatinda bir voleybol maçini bastan sona izlememis bir sürü gazeteci simdi Sari Meleklerin basarisi üzerine yazilar yaziyor. Hangi gazeteyi açsaniz 3-5 satir birseyler var. Bir yandan insani gururlandirirken diger yandan da sinirlendiriyor. Yahu yillardir bu taraftar sadece futbol takiminin degil tüm branslarin pesinde heryere giderken sizler bizleri neredeyse salonlara inen çapulcu ordusu gibi gösteriyordunuz. Daha pekçogunuz voleybolu halen 20 sene önceki kurallarla oynaniyor zannediyorsunuz. Büyük cogunlugunuz sütunlarinda ilk defa kelime olarak 'Voleybol' yazdi. Basari gelince talip de çogaliyor. Fenerbahce taraftari, spor taraftaridir. Sadece futbolla ilgilenmez. Ve de bu kulüp spor kulübüdür.


Tribünde yalnız olmamak





5 Nisan 2010 Pazartesi

Çok fazla şey istemiyoruz. Biraz adalet ve SAYGI







Dün gece tribünde voleybolcu kızlarımız için açılan 'armanın gururu sarı melekler' pankartını sahayı göremediği gerekcesiyle çekiştiren seyircilere yukardan yapmamaları yönündeki uyarıya küfür ve aşağıdaki arkadaşlarımıza saldırarak cevap verilmesi üzerine istenmeyen olaylar yaşanmıştır.

olaylar emniyetin arkadaslarımızı gözaltına almasıyla daha da şiddetlenmiş ve tribünde tam bir direnme durumu yaşanmış gözaltı sayısının artmaması için uğraşılmıştır.

toplamda Vamos, Ck, Unifeb ve Gfb'den 14 kişi gözaltına alınmıştır.

Alınanlara çok ağır ve yapmadıkları suçlamalar getirilmiş ama emniyetin hazırladığı tutanak kabul edilmeyerek arkadaşlarımız tarafından imzalanmamıştır.

Dün gece tribün emekçileri saatlerini ve alınterlerini verdikleri ürüne sahip çıkmışlardır. Her setten sallandırılan Pankart karşısında benzer şımarık tavırlar görülmektedir. 2 sıra aşağı inerek maçın kalan 30 saniyesini seyretmek yerine pankartın düzgün açılmasını sağlamaya çalışan insanlara saldıran zihniyet tribünlerimizi bitiren zihniyettir. SamiYen'de, İnönü'de ve istanbul dışında heryer de takımı için varını yoğunu ortaya koyarak çalışan tribün emekçileri asil renklerimizin onurunu korumak için herkese kendini set ederken bizzat kendi seyircimizden böylesi bir şımarıklığın gelmesini kabul edememektedir. Çok değil daha 1 hafta önce Sami Yen'de yeri göğü inleten bu insanlar az da olsa saygıyı hakediyorlardır herhalde. Tribünde verilen emeğe saygı duymayanların kendilerine de saygı duyduğundan şüphe duyulmalıdır.

Gözaltına alınan arkadaşlarımızı herkesin gözü önünde darp ederek stad dışına taşımıyı çalışan ve sahada bayıltan ve de itfaiye çıkışında elleri kolları bağlı insanlara futursuzça saldırarak egolarına tatmin eden, bir arkadaşımızın burnunu kıran emniyet olayları yatıştırmak yerine daha da kızıştırmıştır. Tribünü zenginleştirmeye ve takımına olan karşılıksız sevgiyi haykırmaya gelen tribün emekçilerinin ne seyirciden ne de emniyetten böyle bir davranış görmeye hakları yoktur. Kimseye karşı saldırganlık içinde bulunmayan bu insanların kendilerine karşı bir saldırıda bulunulması kınanmalıdır.

ÇOK FAZLA ŞEY İSTEMİYORUZ
BİRAZ ADALET VE SAYGI

Son söz olarak da Vamos-CK-Unifebli ve onlara maratondan destek veren tüm taraftarlarımıza sonsuz teşekkürler. Dostluğun, arkadaşlığın, kardeşliğin değeri böyle günlerde açığa çıkıyor. Sevinçler değil acılar ve zorluklar paylaşıldıkca aradaki bağ güçleniyor. Tribün adına önemli ve geri adım atılmaması gereken bu anda tribünün değerlerini korumak için göğsünü siper edenlere sonsuz selamlar.

Olaylarda yaralanan, gözaltına alınan, darp edilen tüm renkdaşlarımıza da geçmiş olsun.



2 Nisan 2010 Cuma

28 sene önce de Selçuk vurmuş gol olmuşdu




Pazartesiden beri adamakilli yazmaya ilk kez firsat buluyorum. Pazar Selçuk atinca golü teee eskilere gitmistim. Yine Selçuk’un ama Yula olaninin attigi ve sezon sonu 2 kupayi kaldirdigimiz 1982-83 sezonuna.


O sezon Fenerbahçe Stadiı (adı öyleydi o zaman) yeni açilmisti. Ve o staddaki ilk Galatasaray maçi idi. Ve de hafta içi oynaniyordu. O vakit de ya lise 1 ya da orta sondayim. Sinav var galiba maça kaçmamisiz. Dersde maçi radyodan bi sekilde dinlemeye çalisiyoruz. O zamanin maçlari haliylen gündüz oynaniyor. Maçin baslarinda (13-15. dakkalar diye hatirliyorum ama yaniliyor da olabilirim) Selçuk ceza sahasinda aldigi topu kendine has yari kambur durusu ve çalimlariyla okul tarafindaki kaleye kalecinin solundan aglara birakmis ve maçi 1-0 kazanmistik. O maça gidememistim ama rövansinda Sami Yen’deki 4-4’lük maçta yerimi almis ve sampiyonluk kutlamalarini baslatmistik.


Selçuk Galatasaray’a atinca 2 kupa gelir mi acaba yine?



Tribünde yalnız olmak 5



Calderon'da da olsa tribünde yalnizlik çekilir is degil arkadas.

1 Nisan 2010 Perşembe

Siz herseye layiksiniz Sari Melekler



Böylesi zor bulunur. Ne bükülmez bilektir ya rab. 37 maçta degil kaybetmek neredeyse sayi vermeyecekler. Ve su an avrupa kupalarinda kalan son Türk takimi. Final Four yarin basliyor. Vurdugunuz sayi olsun.

Sarıyla lacivert, sevdanın rengisin 2

Atkı Mania 3



Highbury Stadinin son gününde stad önünden bir atki tezgahi , 7 May 2006


Tribünde yalnız olmak 4



Maribor tribününde yalnizlik babadan ogula geciyor.


Ayağım Lazio'ya uğurlu gelmedi.



7 Şubat 2010 Pazar
Lazio: 0 Catania: 1

(Arsivden)

Kısa sürede örgütlenen bir Roma gezisiydi. Ucuz biletin (25 Euro) denk düştüğü tarih aralığı 3-8 Şubat ve o tarihlere denk düşen maç da Lazio-Catania maçıydı. Roma malum 2 takımlı bir şehir ve biri içerde diğeri dışarda ama her haftasonu mutlaka maç mevcut. Aynı stadı paylaştıkları için uygulama bu şekilde. Keza Milano’nun İnter ve Milan’ı gibi. Diğer yandan 2 takımlı şehirlerde genelde biri içerde oynarken diğeri dışarda oynuyor ve gittiğiniz vakit büyük ihtimalle bir maça denk gelebiliyorsunuz.

Gittiğimiz şehir Roma ama şehrin iki takımından ikisi de benim için çekici değil. Biri Roma, malum renklerinden diğeri de Lazio, tarihinden kaynaklı bir iticilik var ama diğer yandan tribün kültürü acısından her ikisi de belli bir ilgiyi hak ediyorlar. İlk yurtdışı maç deneyimimi Barcelona ile Nou Camp’da yaşadıktan sonra Roma Olimpiyat Stadı’na gerçek bir maç deneyimi gözüyle bakıyorum.

2009’un Nisanında Barcelona’ya giderken o tarihlerdeki maçı araştırmış ve internet üzerinden kolayca bilet alabilmiştik. Bu sefer internetten bilet alma imkanı o kadar rahat değil. Kulüp üzerinden bir online satış bulamamak bir yana maçın biletleri pek çok siteden yasal olarak karaborsa satılıyor. Daha doğrusu belli bir komisyon ödemesi yaparak alabiliyorsunuz ama ne gerek var. Allahın laziosu, sanki dolu tribüne oynuyor. Giderim bir şekilde bulurum bileti diyorum.

Gitmeden önce çeşitli forumlardan ve dergilerden Roma’da maça gitmek üzerine çeşitli yazılar okuyorum. Bir kısmı tehlikeden filan bahsediyor ama tribün deneyimi olan herkes için tribün tribündür diye düşünüyorum. Her ne kadar içimde birtakım soru işaretleri taşısam da.

Okuduklarımdan maç biletinin Lazio’nun Fanshop’un da satıldığı sonucunu çıkartarak Roma’ya gittiğimde bu Fanshop’u bulmak üzere ilk planı yapıyorum.

Gitmeden önceki hafta işlerin alabildiğine yoğun olması üzerine pek araştırma fırsatı yakalayamamanın cezasını Perşembe günü gece bir barın kapısındaki yazı ile çekiyorum. Yazıya göre o gece Roma’nın maçı mevcut. Bir gidişte hem Roma hem de Lazio’yu izleme daha doğrusu Curva Sud ve Curva Nord’u ziyaret etme şansını kaçırıyorum. Kısmet değilmiş.

Gideceğim maç 7 şubat Pazar günü. Bileti Cuma ya da Cumartesi almayı planlıyorum. Cuma ancak Cumartesi gününün planını yaparak geçiriyorum. Lazio’nun official dergisini alarak koca şehir merkezinde tek olan Lazio Fanshop’un adresini buluyorum ve Cumartesi sabahtan kapısında dikiliyorum. Ufak bir dükkan bu Fanshop. Ve de maalesef bilet satılmıyor. Görevli kadın tarzanca anlatıyor bunu ve yine aynı dilde biletin nerede satıldığını ifade ediyor bana. Ben de aynı dilin farklı bir şivesiyle ona bunu haritada belirtmesini rica ediyorum filan derken merkezin biraz dışındaki Stadio Olimpico’nun çok yakınındaki bir yeri işaretleyip bir kağıda adresi yazıveriyor.

Yeni hedefim stadın yakınındaki mağaza. Zamanım kısıtlı keza diğerleriyle randevulaşmışız ve yabancı bir şehirde kimse kaybolmayı istemez.

Stadın oraya 2 numaralı otobüsün gittiğini biliyorum ama gelen 2B numaralı bir tramvay. Ön rakkamlar aynı olduğuna göre gittikleri yerler de yakındır felsefesinden hareketle atıyorum kendimi tramvaya ve elimdeki turistik haritadan GPS’liyerek yönümü ve doğrultumu kaybetmeden işaretli yerin yakınına ve de dolayısıyla mağazaya kadar varıyorum. Burası diğerine göre daha büyük ve düzgün bir mağaza ama yine de çok büyük değil. Hatta şöyle söyleyim, AS Roma’nın dergisinden şehirde 15-16 tane mağazası olduğunu kah okuyarak kah görerek anlıyorsunuz. Lazio’nun ise okuduğumla 1 tarif edilen bunun ile 2 tane mağazası var. Bu şehirde Lazio’lu olmak çok zor be. (Barcelona’ya gittiğimde de Espanyol’lu olmanın ne kadar zor olduğunu düşünmüştüm. Ve ilginçtir bu yönleri ile bir sempati olmadı değil.)

Bilet almak istediğimi söyleyince tezgahtar önünüze stadın krokisini koyuyor ve başlıyor fiyatları saymaya. Saymadığı tek tribün CurvaNord. Adama orayı soruyorum, yok diyor. Yahu diyorum orada olmayacaksam niye gideyim diyorum. Ora olmaz diyor ve maraton tarafını gösteriyor. Ben ısrar edince de orta bölümün kombineli olduğunu söylüyor. Tamam ora kombineli ama ya onun yanı? Eleman tamam diyor ama yine son bir gayret Curvasud’u gösteriyor. Neyse 15 euroya alıyorum CurvaNord’dan bileti. Pasaportumu alarak bilgisayara işliyor.

Maç Pazar oranın saatiyle 15.30’da. Gözünü sevdiğim gündüz maçları. Yaban elde gündüz gözüyle yolumuzu yönümüzü bulacağız. Amacım maçtan en az 1 saat önce stadın orada olmak ama beceremiyorum. Hava çok güzel ve evdeki hesap çarşıya uymuyor. Yine bldiğim tramvay olan 2B ile stada doğru yollanıyorum. Yollar aşırı kalabalık değil. Maça rağbet pek yok. Zaten Lazio’nun durumu da içler acısı. Son durakta inince kalabalığın içine katıyorum kendimi. Hemen durağın orada bir park var ve bir miktar kalabalık var. Ama maç ile alakalı değil. Daha çok buradaki göçmenlerin Pazar buluşması gibi. Çoluk çocuk, kadın erkek herkes parkta konuşuyorlar, oturuyorlar, kimi çay kimi bira içiyor. Ben geriliyorum. Malum, maç Lazio’nun ve bunların ne yapacağı belli olmaz. Ama diğer yandan da rahatlatıyorum kendimi. Göçmenlerin de buradaki ilk Pazar buluşmaları değildir herhalde.


Stada gidiş yolu


Stad klasiği: Atkı tezgahları

Neyse, uzakta Stadio Olimpico gözüküyor. Dışarda birkaç tane atkıcı var. Neresi Sud neresi Nord bilmiyorum. İlk kapı Sud. Elimde biletle gidiyorum. O kapıdan girip giremiyeceğimi soruyorum. Kapı dediysem de stadın çevresine giriş kapısı. Görevli girebileceğimi söylüyor ve tabelalara bakarak diğer taraftaki tribüne doğru yönleniyorum.


Stadio Olimpico

Stadın etrafı oldukça güzel. Yerler mozaik gibi. Etraf heykel dolu. CurvaNord’un kapısına gelince kuyruk başlıyor. Elimde bilet etrafı kesiyorum. Sonuçta buranın acemisiyiz. Kapıya yaklaşınca herkesin kendi biletini kapıya okuttuğunu görüyorum. Daha doğrusu kombinelerini. Bilet okutan pek yok. Yani taklid edeceğim kimse bulamıyorum. Barkodu üste getirip sokuyorum herkesin soktuğu yere ve yeşil yanıyor. Geçiyorum. Kısa bir polis aramasından sonra içerdeyim.

İçeri girerken özellikle gençlerin ‘göbeğe dolama’ şeklinde atkı takışlarını görünce beni bir gülme tutuyor. İçerde de pekçok genci o şekilde görünce acaba diyorum ‘Ver Leftere’ fanzinde yazdığımız yazı buralara kadar ulaştı mı diye düşünmeden edemiyorum.


Göbeğe dolama atkı takış biçimi (En sondaki çocuğun sağ üstündeki sticker'a dikkat!)

Ve Stadio Olimpico, Namı diğer Roma Olimpiyat Stadı. Bizim Olimpiyat stadı ile kıyas götürmeyecek kadar daha stad. CurvaNord neredeyse full. Maraton tribün hemen hemen dolu. Karşı, bizdeki Fenerium tribüne denk düşen tribün seyrek, CurvaSud ise sağtarafında 200-300 kişi gelmiş Catanialılara karşı sol tarafta bir miktar münferit ile birlikte neredeyse bomboş. Bana bilet satanın beni göndermek istediği tribüne bak hele. Bilmiyor muyuz biz neyin ne olduğunu.




CurvaNord


Bayrak serbest

CurvaNord’un ortası yani kombineli yerler ful. Ve o bölgenin hakimi irriducibili. Buirriducibili bizdeki GFB gibi. Stadın her yanında bunların çeşitli ürünlerini giyen tonla insan var. Herkes irriducibili.

CurvaNord'dan enstantane videosu


Herkes Irriducibili

Maç başlarken açılan sopalılar gayet güzel ve de sallanan bayraklar. Zaten maça gidiş esnasında stada yaklaşırken 80’lerin maça gidiş sahnelerine benzer görüntüler mevcuttu. Ellerinde dürülmüş bayraklarla maça giden insanlar. İçerde de çeşitli çap ve ebatta ve de değişik bayrak sallanıyor. Özgürce tabii. Hoş görüntüler. Ambians oldukca güzel. Stad dolu olsa demek nası bir hava olacak burada.

CurvaNord videosu



Bayrak ve pankart olmadan tribün olmuyor. Yetkililer duyun bu sesi...

Maç oldukca sıkıcı. Zaten takip ettiğim bir takım değil ikisi de. Kimseyi tanımıyorum. Olmayan pozisyonları izleyeceğime tribünü seyrediyorum. Ortanın ortası sürekli bağırıyor. Sette 2 eleman var. Onlar organize ediyorlar ortamı. Uzak köşe de de bir grup var arada onlar da giriyorlar. Dönem dönem tüm stada yayılan ve anladığım kadarıyla sevilen tezahüratlar dışında genelde sadece CurvaNord’un ortası bağırdı.


Gabriel'in resmi CurvaNord'un ortasında

Catania'lıların deplase tribünü

İkinci yarı başlarken önce Catania’lılardan hemen arkasından da CurvaNord’dan atılan ses bombalarıyla herkes bağırmaya başladı. Bir nevi saldırı ve karşı saldırı gibiydi ama bombalar da bombaydı vallaha, öyle torpil filan değildi.


Ses bombasının atıldığı an

62. Dakikada Maxi Lopez’in golü ile öne geçti Catania ve maç da bu skorla bitti. Golü yedikten sonra başlayan protestolar 75. Dakikada pankartları sökmeye vardı. 76. Dakikada stadda pankart kalmamıştı. Maç sonunda da yerdeki kağıtları yakmaya başladılar. Sanırım yönetime ve teknik direktöre oldukça fazla küfür de ettiler. Bu sonuçla Lazio o hafta sondan ikinci oldu.


Ayıp olmasın diye maçtan bir görüntü

Önüne gelen Roma'yı yakıyor

Staddan çıkarken CurvaNord’dan çıkan 10-15 kişilik bir grup koşarak Catania’lıların tarafa doğru gitti ama sonucu nedir bilmiyorum. Bir de 8-10 kişilik bir grubu durakların oradaki parka giderken ‘Duce, Duce’ diye bağırırken gördüm ki ‘oh be’ dedim içimden yoksa azınlık psikolojisine kurban gidebilirdim J