28 Eylül 2015 Pazartesi

'Ah keşke St. Pauli İstanbul'a gelse...'

Elimizde Amedspor var, olmaz mı?


Kartalspor: 3 - Amedspor: 1



Adettendir, fikstürler açıklanınca büyük maçlara filan bakılır. Bir de takip ettiğin takımların şehre ziyaret maçlarına. Amedspor da takip ettiğimiz bir takım. Tribün grubu çok eski değil ama çabaları çok tanıdık. Şehre geliş tarihleri de müsait ve de bizim yakaya geliyorlar. Üstelik de tribününü yakından takip ettiğimiz ve dostlarımız da olan Kartalspor'a. Bu fırsatı kaçırmamak lazım dedik ve yollara döküldük.

Yazının başlığına sonra değineceğim. Şimdilik günün özeti: Amedspor’un geleceğini öğrendiğimizde ufak bir organizasyon yapıp yönümüzü Kartal’a çevirdik. Sabahın seller götüren havası bir anda Temmuz sıcağına döndü ya aklımıza 2015 Newroz’unda Amed’deki güneş açan sahne gelmedi değil J Neyse, ekibin buluşması, bilet işinin çözülmesi derken Kartalspor tribünlerinden dostlarla muhabbet ile beraber Yeldeğirmeni Dayanışma’dan arkadaşların da gelişiyle stada doğru yöneldik.

Misafir tribün girişinde cepteki bozuklukları eritirken şahit olduğumuz durum çok tanıdıktı ve tanıdık olunca ister istemez kendinizi işin içinde buluveriyorsunuz. Evet, Barikat grubu Diyarbakır’dan otobüsle gelmiş ve pankartları 24 saat önce getirilmediği için tribüne sokulmuyordu. Pek çok tribünde içeri sokulması dert olan pankart burada grubun ismiyle beraber iki katı zorlaştırılmış bir dirençle karşılaşıyordu. Spor Büro’nun insanın yüzüne gülen ama gülüşündeki anlamı gözlerinden okuduğumuz amiri ortamı sakince sertleştirmek için tüm yetkisini gözler önüne sererek ‘büyük’ bir zafere imza attı.

İçeri geçtiğimizde maç başlamak üzereydi. Kartalspor’un misafire ayrılan Maraton tribünü sahayı görmek için çok çaba sarfetmeniz gereken bir yapıya sahip. Bu açıdan maçın detayları üzerine çok bir şey beklemeyin bu yazıdan. Tribünsel olarak ise öncelikle Barikat Grubu’na helal olsun. Çok zor şartlarda tribüncülük yaparak bir grubu var etmeye ve bir takımı desteklemeye çalışıyorlar. Özgün besteleri ile sahaya seslerini duyuruyorlar. İçinde, artık şehirle özdeşleşmiş ‘direnç’ kelimesi geçmeyen neredeyse hiç besteleri yok ki bu kelime takım için de sahadaki ruhu tanımlıyor. Şartlar her yandan direnmeyi zorunlu kılıyor. Bu anlamı ile sahada oynanan oyun da yaşam mücadelesinin bir parçası. Yani kendi başına politik. Üzerine ekstradan politik sos dökmenize gerek yok. Dökseniz de aynı tadı vermiyor. Bu noktada da Barikat’ın işi iki kat zorlaşıyor ki, tribüne gidince bunu da çok net anlıyorsunuz. Bu noktaya birazdan döneceğim.



Amedspor tribünü çok genç. Bu gençlik hem bir avantaj hem de dezavantaj. Avantajı enerjisinde. Dezavantajı ise, tribün her anlamda çıkan sorunları çözüme kavuşturmak için yaşını almış bir kitleye ihtiyaç duyar. Eminim Amed’de böyle değildir ama deplasmanda böyle olması biraz sıkıntı. Dersimsporluların desteği de gözden kaçmadı.

Beste üretme işinde fena değiller ve zaman geçtikçe daha oturacak gibi. ‘Diren ha Diyarbekir diren’ oldukça popüler. Ve her popüler olan şey gibi kitle tarafından hemen tüketilmek isteniyor. Ama Barikat’ın tribüncü refleksi ve direnci bu noktada gelenek yaratma adına oldukça önemli. Besteyi her zaman yaptıkları gibi maçın sonuna kadar söyletmiyorlar. Sadece onu söylemeye gelmiş ve tribünü bu noktada ateşlemek isteyen seyircilere inat. Bu inat oldukça anlamlı. Çünkü böyle inatlarla tribününüzün bir geleneği oluyor. Setten bu tip seyircilere sürekli müdahale ediliyor ve haklılar da. Diğer besteleri de en az onlar kadar coşkulu, tanıdık ve direnç dolu. Neden onları da aynı coşkula söylemiyorlar? derken benzer bir uyarı yapılıyor: Siz sadece bunu söylemek için mi geliyorsunuz tribüne?

Setten uyarı demişken, Barikat’ın tribüne müdahaleleri oldukça yerinde ve etkileyici. Hele küfür konusunda oldukça netler ki görmelisiniz. Bireysel edilen küfürlere bile uyarı yapılıyor. ‘Bu tribün Amedspor tribünüdür ve şehrimizi temsil ediyor. Amed’e yakışan şekilde burada bulunacağız ve küfür kesinlikle edilmeyecek. Küfür eden bizden değildir. Buraya analarımız, bacılarımız da geliyor.' Bunda Mor Barikat isimli kadın taraftar grubunun varlığının da etkisi olduğu gözlenmiyor değil :)



Çok kısa bir süre Kartalspor tribünlerinden yükselen ve hemen tribünün arkasındaki Ülkü Ocağı’ndan da yankısını bulan yönelişe Amedspor tribününden politik karşı koyuşa ise tribün kendi içinde tepkisini vermekte gecikmedi. Tribün dilini oluşturma ve o dilden konuşma anlamında bu müdahale oldukça etkili ve önemliydi.  Benzer tepkiyi kendi tribününde Kartalspor’da koydu uzaktan gördüğümüz kadarıyla. Ve hemen ardından karşılıklı atılan ayrımcılık karşıtı ve kardeşlik vurgulu sloganlar işin rengini hemen belli etti.

Bu noktada Kartalspor tribünlerine de değinmek gerek. İçinden geçtiğimiz dönemin hassasiyetine uygun bir biçimde provokasyona izin vermeyen Kartalsporluları tebrik etmek gerek. Zaten bu yaklaşımın bir sonucu olarak Barikat da Kartalspor tribününü Diyarbakır’da ağırlayacağı günü beklediğini ifade etmiş. Umarız bu ağırlamayı yapacak bir ortamda olur rövanş.

Maç Kartalspor’un 3-1 galibiyetiyle bitti. Kısıtlı imkanlar ile gördüğümüz kadarıyla ortada bir maçtı.

Gelelim başlığa

İstanbul St. Pauli sevdalılarının oldukça fazla olduğu bir şehir. St. Pauli popülizmi neredeyse futbola sevdalı her solcunun damarlarında geziyor. Bu popülizmi yaratan en temel neden St. Pauli’nin kendini konumlandırdığı zemin. Ezilenden yana, hakça, adil bir dünya görüşünün vücut bulduğu bir spor kulübü St. Pauli. Dünkü maçtan çıkarken minibüs yolculuğunda düşündüm, acaba St. Pauli İstanbul’a bir maça gelse ne olurdu diye. Hakkaten ne olurdu? Günler, haftalar öncesinden pankartlar hazırlanır, biletler kovalanır, bağlantılar kurulur ve maç günü acayip mesajlar verilirdi dosta düşmana. Artık günlük kıyafetlerin ayrılmaz bir parçası olmuş kuru kafalı St. Pauli ikonları göğüsler gerile gerile giyilerek tribünlerden kardeşlik filan sloganları atılırdı herhalde. Benzer mesajları veren bir kulüp neden benzer tepkiler ile karşılanmaz insanda ister istemez merak uyandırıyor. Üstelik Deniz Naki gibi St. Pauli’nin bağrından kopup gelmiş bir değer de varken? Ah o popülizm yok mu? Yükselenler Çarşı, St. Pauli olurken alçalanlar dayanışma ve mücadele oluyor.