11 Kasım 2014 Salı

La Liga'nın en kötü maçına gittik: Valencia - Athletic Bilbao




9 Kasım 2014 Pazar
Valencia: 0 - Athletic Bilbao: 0

Vizeniz varsa ve karşınıza çıkan promosyon biletler aklınızı çelecek kadar ucuz ise durmanın anlamı yok. Bilet-tarih-maç eşleşmesini en hızlı şekilde yapıp promosyon bitmeden uçaktaki yeri garanti altına almak ile başlıyor her şey. Bilet alımını yaptıktan sonra işin eğlenceli kısmı seyahat organizasyonunu gerçekleştirmek. Bunun için en azından iki ayınız olduğundan çok yaymadan ama alternatifleri iyi değerlendirerek bir organizasyon yapmakta fayda var.

İşte, bizim Valencia seyahati de böyle bir çercevede gerçekleşti. THY’nin dönem dönem yaptığı promosyonlarda 99-119 Euro arasında uçtuğu yerler olduğunu görünce hemen lokasyonları önümüze dizdik ve Torino’da Juventusu izlemek ile Valencia’da Valencia’yı izlemek arasında seçim yapmaya kaldı iş. Torino’nun mevsimsel olarak soğuk ve gezecek daha kısıtlı yer olmasından dolayı rotamızı Valencia’ya çevirdik ve bir rakı sofrası muhabbeti iki tık ile gerçek bir haftasonu seyahatine dönüştü.

Airbnb’den tam şehir merkezinde kiralanan uygun bir ev ve rentalcars’dan kiralanan çok ucuz bir araba ile seyahat için gerekli dört bileşenden üçünü sağlamış olduk. Dördüncü de gezinin gerçek amacına götürecek şey olan maç biletiydi.

İspanya'da Passolig yok la!
Haftalar öncesinden İspanya’da maç bileti kovalama pratikleri yaparak Valencia’nın çeşitli maçlarına hangi sitelerden bilet alındığını keşfetmiş olmanın rahatlığıyla gideceğimiz maç olan Athletic Bilbao maçından önce Mestalla’da oynan son maçı bekliyorum. Her bilet evdeki maçtan hemen sonra satışa çıkıyor. Çıkıyor çıkmasına ama Bilbao maçının bileti bir türlü satışa çıkmıyor. Maç 9 Kasım Pazar. Maça altı gün kalmasına rağmen halen bilet satışa çıkmadı ve inceden bir telaş başladı derken biletler entrandas.com sitesinden satışa koyuldu. Biletix’den deneyimli parmaklar 2-3 browser denemeyle sınırlı sayıdaki yerlerden bileti almayı başardı. Tanesi 20 Euro’an Kuzey kale arkasındaki yerlerimizi de sağlama aldıktan sonra uçağın kalkacağı gün olan cumartesiyi beklemeye başladık. Bu arada internetten aldığınız bilete ne Passolig ne de benzer bir kart talebi var. Kredi kartınızla aldığınız bilete kişisel hiçbir bilgiyi verme durumuyla karşı karşıya kalmadan sahip olabiliyorsunuz. Bileti de mail adresinize gönderilen belgeyi basarak yanınıza alıp maça girebiliyorsunuz. Yani burdaki gibi bileti internetten al, Biletix gişesine git, kimlik kartı, kredi kartı eşleştirmesi yap, görevliye kendin olduğunu yalvar yakar anlat sonra da biletini al olayı yok. Mail, print ve maça git…

Sana geldik Valencia
Neyse, klasik bir THY yolculuğu ve 3.5 saat sonra Valencia havaalanına indik ve aracımıza kurulduk. Şehre çok yakın olan havaalanından kiraladığımız eve gitmemiz 15-20 dakikayı geçmedi gibi bir şey. Kiraladığımız ev eski şehrin tam göbeğinde, geniş ve rahat bir evdi. Oldcity denen bölge kafe, bar ve restoranlarla dolu turistik bir bölge. Ve cumartesi gece her yer tıklım tıklım dolu. Biz de bu kalabalığa kendimizi bırakıp çok mekan, az az ye-iç ekolüyle gece 03.00’de eve döndüğümüzde çokca içmiş olduğumuzun farkına anca varabildik. Valencia usülü Paella, şarap, bira, kalamar ana besinler olarak kalmak üzere değişik pek çok besini de bunların etrafına ekleştirerek geceyi tamamlamıştık.

Pazar günü maç günüyde ve günlük planımız önce Valencia stadı olan Mestalla’nın hemen yanında yer alan bit pazarını ziyaret etmek ve ardından da deniz kıyısına inmekti. Stada yaptığımız yolculuk çok uzun sürmedi ve bit pazarında yaptığımız gezinti ile tekrar yola koyulduk. Valencia bit pazarı Hamburg’un bit pazarı gibi değildi. Biraz hayal kırıklığı yarattı açıkcası.

Ve Akdeniz
Deniz kıyısına indiğimizde uzun ve geniş kumsal ile Akdeniz’in batı kıyıları karşımızdaydı. Kumsal kenarına sıralanmış restoranlardan birine oturup Sangria, kalamar, Paella üçlemesi ve dolgu yapan yiyecekler eşliğinde kumsal turumuzu bitirip arabayla Valencia’nın simgesi olan bilim müzesi panoromik turunu yaptık ve kendimizi hemen stadın yanına attık. Artık maça 3 saat kalmıştı ve stadın yanına gidip bira içme vaktiydi. Erken gidelim ki arabayı da park edecek yeri bulalım dedik ve kolayca yerimizi bulduk. Saat 16.00 ve stadın etrafındaki boşluk bizi şaşırtmadı değil. Sanki Passolig çıkmış ve kimse maça gelmeyecekmiş havası hakimdi. Resmi Valencia mağazası ve stadın etrafını tavaf işini yaptıktan sonra Mestalla’nın hemen yanında yer alan 2-3 bardan biri olan Manolo’nun barına oturduk. Manolo El Del Bombo İspanyol milli takımının meşhur amigosu. Bizdeki Amigo Biral gibi. Kendisi de barda.

Manolo El Del Bombo

Manolo Amigoluk yaparken
Erkenden stada
Maç saati yaklaştı ve saat 17.30 gibi etraf kalabalıklaşmaya başladı. Tam barın önü Curva Nord tayfanın toplaşma alanı. Gençler Curva Nord atkılarıyla geldiler ve biraz sonra stadın ön kapısına gelecek olan Athletic Bilbao otobüsünü beklemeye başladılar. Etrafta Bilbao formalı çok insan var. Valencia tribünlerinin tek grubu Curva Nord’un toplaşma yerindeyiz ama arada Bilbao formasıyla takılanlar da var. Şaşırtıcı. Derken bir gürültü kopuyor ve takım otobüsü geliyor. Ardından da Bilbao otobüsü. Ortalığı bir anda ‘Viva Espana’ marşı kaplıyor. Bilbaolular Bask ve Valencialılar da kendilerini İspanyol olarak görüyorlar ve gelen misafirlerini İspanya marşıyla karşılayarak bir nevi tepki ve portesto düzenliyorlar.

O anda az önce yağan yağmurun etkisiyle çok net bir gökkuşağı stadın üstünde bir köprü oluşturuyor ve ortaya çok şiirsel bir görüntü çıkıyor. Gökkuşağı sanki Valencia FC’nin renklerini de temsil ediyor. Nasıl diyeceksiniz? Ben size sorayım, Valencia FC’nin renkleri nedir? Yolda giderken aramızda sohbetini yaptık bizde ve her kafadan ayrı ses çıktı. Siyah-beyaz, turuncu-siyah, sarı-kırmızı, mavi-beyaz, hepsi?.. Kulübün renkleri konusunda bir netliğe kavuşamadan bu gökkuşağı sanki bize cevabı yapıştırdı gibi.

Gökkuşağı renkleri ile bezeli Mestalla
Gireceğimiz kapıyı önceden bulduğumuz için içeri girişimiz kolay oldu. Cebimizdeki fotokopileri basit turnikelerdeki barkod okuyan cihazlara okutup içeri girmek bir dakika sürmedi. Herhangi bir arama tacizine de uğramadan yukardaki yerimize doğru tırmandık ve tribündeki yerimizi aldık. Artık klasik oldu, yazmadan geçmeyelim; Maçın başladı ama stad halen boş ve 5. dakika dolarken stad da dolmaya başlıyor ve sonra full.

Curva Nord
Curva Nord karşımızdaki kale arkasında en alt bölümde. O tribün yaklaşık bin kişilik falan ve tamamen Curva Nord’a ayrılmış. Hemen kalenin arkasındalar. 90 dakika susmadan bağırdılar ve stad çok nadir eşlik etti. Adamlar az ama iyiler. Tezahüratları çoğunlukla bildik besteler ve hareketli ezgiler.  Tek şanssızlıkları maçta gol olmaması ve daha büyük bir coşkuyu paylaşmamalarıydı. Arada aşağıdan yukarı doğru bir kişiyi rock konseri misali eller üzerinde tribünde dolaştırmaları falan eğlenceli işlerdi. Bir de bulundukları tribünün esasında Nord değil de Süd olması da ilginç bir tezattı.

Maça gelince, Valencia bu haftaya kadar Real’in ardından ikinci olarak liderlik mücadelesine ortak olmuştu. Bilbao’da diplerdeydi. Ama maçta daha derli toplu bir Bilbao ve bal yapmayan bir Valencia vardı. Maç boyunca 1-2 organize atak dışında neredeyse pozisyonsuz ve de zevksiz bir maç izledik. Golsüz beraberlik ile stadı terkettik.

Mestalla
Stada gelecek olursak, Mestella stadı televizyondan gördüğüm kadarıyla bana hep ilginç gelmişti. İlginçliği, tribünlerin çok dik olmasıydı. İçinden bakınca bu diklik daha belirgin hale geliyor. Üç tribünün üstü açık ve üzeri kapalı olan tribünden daha yüksek. (Bizim gibi şansınıza yağan yağmur düşerse üzerinin açık olması işinize gelmiyor.) Deplasman tribünü bizim bulunduğumuz tarafta ve güvenlik önlemi öyle abartılı boyutta değil. Stadın dışına Valencia’nın efsane futbolcularının resimleri ve Valencia’nın kazandığı şampiyonlukların olduğu büyük posterler asmışlar. Dışardan etrafını dolaştığınızda Valencia’nın başarı tarihini de gördüğünüz bir açık hava müzesini gezmişsiniz hissine sahip oluyorsunuz.

Mestalla 55.000 kişilik

Atkıcılar olmazsa olmaz

Stadın dışından Valencia FC'nin tarihini takip etmek mümkün
Maçın ardından stadın yanında kurulmuş fanzone’da biraz vakit geçirip soluğu tekrar Oldcity’de alıp ertesi gün uçak kalkana kadar bira-etrafta dolanma ritüellerimizi devam ettirdik.

Valencia’da maç deneyimi açısından bir değerlendirme yapacak olursam, stadın dolu olması güzel bir ortam için gerekli zemini hazırlıyor fakat maç havasını solumak açısından alıştığımız maç günü görüntülerini ya görmüyoruz ya da çok kısa bir süre sürüyor. Maç, insanların vakit geçirdiği, sosyalleştiği bir etkinlikten çok sadece bir spor karşılaşması etkinliği havasında görülüyor. Tutkudan çok seyir eylemi daha hakim. Bu da benim gibi tutkuyu ön planda tutan futbol taraftarları açısından tercih edilecek bir şey değil gibi. Kötü mötü ama en nihayetinde bir La Liga mücadelesi. Şansızdık belki de.


Valencia'da ne var?
Şehir olarak da Valencia bulunduğu sahil ile bir yaz şehri. Şehrin tarihi dokusu, mimarisi klasik bir Akdeniz şehri yapısında. Gezecek yer olarak baktığınızda müzeler, tarihi yerlerle dolu bir şehir değil. Sanat ve Bilimler Sitesi denen kompleks sonradan şehre kazandırılmış bir alan ve burada müze, akvaryum gibi merak edenlerin göreceği kimi şeyler mevcut. Bir diğer alan da şehrin içinden geçen ama sık sık taştığı için yatağı değiştirilen nehrin yeşil alan yapılmış hali. Bunlar dışında sokaklar, cafeler, restoranlar, barlar…