7 Aralık 2015 Pazartesi

Gümüşlük’e giden yol nerelerden geçiyor?



Gümüşlükspor: 2 – Göltürkbüküspor: 0
29 Kasım 2015 Pazar

Geçtiğimiz haftasonu (28-29 Kasım) Bodrum’da Gümüşlükspor’un maçındaydık. Olaya tek başına böyle bakacak olursak Amatör Lig’e yapılan bir maç izleme organizasyonu olarak yazabiliriz hikayeyi. Hele işin içinde Gümüşlükspor Başkanı Nejat İşler de olunca olay medyatik bir boyut kazanabilir. Ama bu sadece işaret edilen yönü gösteren parmağın ucuna bakmak olur. Hele hikayenin tamamını bilmeyenler için. Anlatmaya bir yerden başlayalım...

Mertlik bozuldu be abi
Bundan on sene önce bir grup rahatsız Fenerbahçelinin bir araya gelmesiyle başlıyor hikaye. Rahatsız dediysek aklen değil, yanlış anlaşılmasın. Tamamen düzensel rahatsızlıklar. Sevdalı oldukları renklerin piyasa malı gibi satılmasından, buna dayalı ticaretin bir düzen oluşturmasından ve ne varsa değer bilinen, hepsinin paraya endeksli olmasından rahatsız bir grup insandan bahsediyorum. İşte bu insanların bir araya gelmesiyle belki de Kadıköy’de endüstriyelleşme karşıtı söylemler daha bir gür dillendirilmeye başlandı. Piyasanın tüm eziciliğine karşı bir barikat kuruldu ve o barikat arkasında toplandı bu durumdan rahatsız insanlar. Koskoca bir endüstri bir avuç ‘çapulcu’ ile alaşağı edilebilir mi? Elbette zor. Ama bazı kavgalar vardır yenileceğinizi, dayak yiyeceğinizi bile bile girmek zorundasınızdır. Çünkü o yenilgiyi, kavgayı yapmadan tatmak daha ağır gelir. Neyse, Kadıköy cephesinde on sene önce böyle başlayan hikaye bugün artık bir inat hikayesi olarak devam ediyor. Her tür dayatmaya karşı bir inat. Olayı kuru bir inattan dirence geçiren ise bu yolda atılan kimi adımlardır bana göre. İçinde bulunmak zorunda olduğun durumu kabul etmeme, ona başkaldırma ile beraber gelen bir çığlıktır bugün duyduğunuz bu ses. Ne kadar kişiye ulaşır, kaç kişiyi etkiler bilemem ama olan tam anlamıyla budur.

Heyecan, gittikçe maddi gücün yarattığı etkiyle ölçülür oldu. Ne kadar zenginsen o kadar güçlüsün. Bir takımı veya kulübü yönetme becerisi tamamen maddi gücü yönetme becerisiyle eşitlendi. O yüzden büyük, kurumsal şirketlerde gördüğümüz yönetici unvanları spor kulüplerinde de görülür oldu. Ve bunun adı da her zaman ilerlemeyle eş tutuldu. Tüm bu süreçte olan da saf ve karşılıksız duyulan sevgiye oldu. Hatta bu işin ana sermayesi o oldu. İşte en genel anlamıyla bu ‘sermaye’ kavramına karşı olanların rahatsızlığıdır sıkıntının adı. 

Ayrılık sevdaya dahil
Evet, olayın genel çerçevesi para ile çizilirken çerçevenin içinde kalanlar da çok iç açıcı değildi.  Tribünden Edip Cansever dizeleriyle bahsedersek eğer, ‘Ne kadar  benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi’ dökülüverir dudaklarımızdan. Yalan da değil hani. Özellikle içinden geçtiğimiz dönemde Türkiye gerçeklerinden biri de kendinden olmayanı yok etmektir. Bunun futbol camiası açısından en popüler örneklerinden biri Passolig, bizim deyişimizle Faşşolig’dir. Dayatmanın ve ihyanın dik alasıdır ve artık küçük bir azınlık dışında genelden kabul görmüştür. (Bu konudaki ilkesel duruşu en yakınımızdakilere dahi anlatmayı başaramadığımızı görmek nasıl acı veriyor anlatamam.)

Uygulama beraberinde yeni bir inat hikayesini de getirmektedir. Bugün bu kartın dayatmasına başkaldıran halen az bir kesim taraftar bulunmaktadır. Bu taraftarların inadı da ister istemez bir arayışı da beraberinde getirmektedir. Arayışın dolambaçlı yolu da zayıf bir dayanışma köprüsünden geçmektedir. Faşşolig’den elimizde kalan yegane olumlu şey de bu dar ve zayıf köprüdür. Bu köprüyü sağlamlaştırarak ve genişleterek yarınlara gidebiliriz. Yoksa uçurum kolay kolay aşılacak gibi değildir. Bugünden bize kalan da Attila İlhan’ın dediği gibi ‘Ayrılık sevdaya dahil’dir.

Gümüşlük’e giden yol
Bu duygu ile ‘sevdamızdan’ ayrı bırakılırken bu ayrılığın ilkelerden taviz vermeden ancak dayanışma ile aşılacağının bilinciyle önce kendi tribünümüzde, sonra şehrimizde, sonra yaşadığımız topraklarda, en son da kıtada bir ağ kurmak ve direnmek kaçınılmazlaşmıştı. Bir önceki cümledeki sıralamayı aynen izleyerek bugüne geldik. Geldik ama samimiyetle söylemeliyim ki bütün girişimler içinde direnci barındırırken ivme yukarı doğru gitmedi. Bu tamamen başka bir yazının konusu ama hesabını vermek açısından önemli.

Neyse, burada vurgu yapmak istediğim futbolun endüstriyelleşmesine ve yaşadığımız ülkede ama öyle ama böyle bütün sorunların bir yumak gibi birbirine bağlandığından hareketle gelişmelere karşı kayıtsız kalmamakla alakalı konudur. Ta en baştaki Gümüşlükspor maçına gidiş hikayesi geçtiğimiz aylarda yaptığımız Amedspor ve Cizrespor dayanışma ziyaretlerinden ne eksik ne de fazladır.

Ve hikayenin çıkışı ve kesişme yolları da içinde Fenerbahçe’yi, Kürt meselesini, futbolu, dayanışmayı ve bilimum güzel şeyi barındırır.

Nobre topla buluşur ve...
Şairlerden girdik mevzuya, duvarda asılı tüfek misali oradan devam edeceğiz. Bundan yaklaşık iki sene önce bir kitapçıda rastlamıştım Akif Kurtuluş’un Mihman isimli romanına. Akif Kurtuluş, gençliğimize iz vuran şairlerdendir. Roman yazdığını bilmiyordum ve gayriihtiyari elime aldım romanı. Kitabın arkasını çevirince kısacık tanıtımda vurdu beni Fenerbahçe ve bir solukta okuyuverdim romanı. Ülkenin ve bölgenin en kanayan yarasına basmıştı parmağı. Üstelik de sarı lacivert bir fonda. Oracıkta başladı hikaye. Ali Ersin isimli bir arkadaşımızın yaptığı bir röportaj ile gelişti.

1 Kasım sonrasının yarı hüzünlü havasında Kadıköy’de rakılı balıklı bir akşamda pekişti. O masada yapılan bir davet ile derinleşti. Gidebilir miyiz, gidemez miyiz denen bir maç daveti bir anda 50 kişilik bir organizasyona dönüştü. Ne de güzel oldu.

Bodrum’a karanlığa inmek
Üç koldan gerçekleşiyordu Gümüşlük çıkartması. İstanbul’dan uçakla giden bizler, İzmir ve Denizli’den gelen kafileler. İstanbul ayağı çoluk çocuk 24-25 kişi kadar vardık. Havaalanında buluşmak halen heyecanlandırıyor ya bize ölüm yok hacılar. Şen şakrak, çoluk çocuk, sarmaş dolaş ne güzel başladık yolculuğa. Bu ülkede telefonu bir müddet kapattıktan sonra açmak için insan kendini hazırlamalı. Uçak inince açılan telefonlardan aldık Tahir Elçi’nin ölüm haberini. Güneşli hava bir anda karardı. Görüntüler, gelen haberler bir anda uzaklaştırdı bizi Bodrum’dan.

Gümüşlük’e indiğimizde içinde bulunduğumuz durumdan biraz çıkmıştık. Öfkemiz ve daralan göğsümüz bir yana, Akif Abi’nin güleç yüzü ve sohbeti bizi aldı başka diyarlara götürdü. Kalacağımız yere yerleşip yeme içme organizasyonları ve gelen tüm ekiplerin bir araya gelmesiyle geçmişten gelen çok güzel bir enerji çıkıverdi ortaya. Gece yemekte kısa sürede organize edilen beste ile öfkemizi biraz da olsa sözlere dökebilmiştik.

Ne güzel şey amatörlük
Çok yaşa sen Gümüşlük
Ertesi sabah kahvaltı sonrası Nejat Başkan’ın ve takımın kaldığımız yere yaptığı ziyaret ile güne başladık. Güzel ve güneşli bir havada yapılan sohbetler, karşılıklı tezahüratlar ile maç havasına girmiştik. Hazırladığımız pankartlar ile çektirdiğimiz fotoğraflar sonrası stada doğru yollandık.


Yarımadayı yakarız şampiyonluk gelince


Deplasman yolculuklarımızın klasikleşmiş uzun yürüyüşlerinden birini yaparak vardığımız statta Gümüşlük sakinlerinin şaşkın bakışları arasında tribündeki yerimizi aldık. Alıştığımız tribün ambiyansını yaratmak için her şey mevcuttu. Davul, pankartlarımız, Gümüşlükspor atkıları, meşalelerimiz, konfetilerimiz ve sis bombaları ve en önemlisi tanıdık yüzler.

Maç başlamadan Gümüşlükspor seremoniye Gümüşlük’te sokak köpeklerinin katledilmesini protesto ederek çıktı. Zehirlenen ama kurtarılan Tom’a giydirilen Gümüşlükspor formasına biz de tribünden gerekli desteği vermeliydik: Hepimiz köpeğiz zehirlerle bitmeyiz ve Hav hav hav. Bütün canlıların yaşama hakkına sahip çıkmak insan olmanın gereği.


Necat Başkan :)


Maç başladı ve yanan meşalenin kokusu ile kafaları bulduk ve maçın sonuna kadar kurtlarımızı döktük. Gümüşlük sakinlerine verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz ama bu önemli maçı da 2-0 kazandık, unutmayalım J

Neyse, çok güzel bir haftasonu geçirdik. Futbolu her tür kirli ilişkinin dışında var etmeye çalışan insanlarla dayanışma içinde olmanın verdiği huzurla şehirlerimize geri döndük. O haftasonu havayı güneş içimizi de omuz omuza yaptığımız dayanışma ziyareti ısıttı.