7 Mayıs 2011 Cumartesi

Dergi Yazıları: Taraftar örgütlenmeleri yok edilirken -III-




Çuvaldızı Kendimize Batıralım!

(Toplumsal Özgürlük Dergisi - Şubat 2011 Sayı: 8/36)

Hep iğneyi başkasına batıracak değiliz ya. Sorunları ortaya koyarken kendimizi de dev aynasında görerek değerlendirmeyelim. Dizinin son bölümünde çuvaldızı alalım elimize...

Toplumsal olanın bir sonucu olarak bulundukları alanda biraraya gelişlerin adını tribün grupları olarak koymuştuk. Bu grupların oluşum ve nitelikleri üzerine kısa bir dizi yaptık. Bu yazıyla birlikte bu diziyi sonlandıracağız. Egemenlerin yaklaşımları ve gelişen spor endüstrisinin bu grupları bitirmeye çalıştığı bir gerçek. İki yazıdır bitiş sürecini anlatmaya çalışıyoruz. Bu yazıyla birlikte de olaya biraz da kendi penceremizden ve eleştirel olarak bakalım.

Bahsettiğimiz, son noktada sportif bir biraraya geliş. Her alanda olduğu gibi bu alanda da biraraya gelişlerin doğallığı böylesi birlikteliklere ve daha ilerisinden gruplaşmalara, örgütlenmelere doğru yolalabiliyor. Her topluluğun en nihayetinde bulunduğu alana ilişkin birtakım taleplerinin olması da kaçınılmazdır. Bu durum en basitinden kendi çıkarları çercevesinde siyasallaşmaktır. Hele ki bu talepler varlık yokluk sorunsalıyla birlikte anılıyorsa. Bu anlamda bu gruplaşmalar en temel hakları olan yaşam haklarına karşı geliştirilen müdahalelere karşı direnç geliştirmekle yükümlüdürler. Yoksa yaşayamazlar.

Bilinç parçalanınca

Türkiye’de genel örgütlülük bilincindeki parçalanma ve kendi çıkarı için biraraya gelememe dürtüsü maalesef taraftarlar için de kanayan bir yaradır. Şu anda en hayati mesele olan 5149 sayılı Sporda Şiddet Yasası diye anılan taslağın oluşumuna dair birkaç çaba dışında ses getirici pek bir girişim ortalıkta gözükmemektedir. Bu yasa ile neredeyse bütün hareketleri kriminalize olacak taraftar topluluklarının büyük çoğunluğu varolan durumu kabul etmiş gibi gözükmektedirler. Hareketin doğası gereği yaşanılanın sonuçlarını kestirebilmekte ama harekete geçme noktasında bir türlü adım atamamaktadırlar. Önümüzdeki günlerde de ciddi bir adım atılmaz ise grup olmanın anlamı da yitme noktasındadır.

Bu önemli meselenin dışında yine sporu yönetenlerin en işine geldiği biçimiyle böl ve yönet politikasına karşı ortak ses çıkartma ne yazık ki yine örgütlülük bilinçi ile doğru orantı taşımaktadır. Deplasman yasakları, bilet fiyatlarının fahişliği, stadlarda insanlık dışı koşullar ve pahalı temel ihtiyaç maddeleri, emniyetin ve stad güvenliklerinin taraftara gösterdiği insanlık dışı muameleye karşı organize ses çıkartmama gibi pek çok sorun vardır ki tamamen bu bölünmüşlük içerisinde çözülememektedir. Yönetenlerin bu bölünmüşlük içinde en iyi yaptıkları, boşlukları endüstriyelleşme dolgusuyla doldurup tüm bir sistemi paraya endeksli bir biçimde yönetmektir.

Görev biraz da farkında olanda

Ve sanırız bu konularda ortak bir mücadele hattı örmek en çok örgütlü taraftar topluluklarının meselesi olmalıdır. Ve hatta bu örgütlülük içinde de sistemden kopuk hareket edebilen ve varlığını bu endüstriyelleşmeye karşı konumlandıran gruplar bu işin bayrağını yükseltmelidir ki bu konuda da çıkan sesler oldukca cılızdır.

Tam da bu noktada çuvaldızı iyice kendimize batırırsak iyi olur. Endüstriyelleşmenin ve sistemin yarattığı çarpıklaşmanın en çok farkında olan ve bu durumu ifade ederek varlığını bunlar karşısında konumlandıran gruplar son yıllarda oldukca popülerleşmektedirler. Bu grupların varlığı artık stad sınırlarını aşmış meydanlarda da kendilerini ifade eder olmuşlardır. Ama unutmamak gereken bir şey var ki ne bu gruplar siyasetin kendisi ne de siyaset bu gruplar üzerinden yapılan bir şeydir. Son dönemde, özellikle siyasi hayatta yaşanan çalkantılar ve umutsuzluk hali ister istemez bu alanlara doğru bir akış sağlasa da çoğu varoluş kendi zaafını da oralara taşımakta ve ister istemez ortaya çarpık görüntüler çıkmaktadır. Taraftar gruplarının siyasallığı kendi sorunlarına duyarsızlaştıkca populizm’in bataklığına doğru koşar adım gitmektedir. Bunun önüne geçmedikce tribünlerde yaşanan sahte bir şov olmaktan öte bir durum olmayacaktır.


1 yorum:

  1. En önemli yer bana göre şimdi altını çizdiğim kısım olacaktır.

    Bu önemli meselenin dışında yine sporu yönetenlerin en işine geldiği biçimiyle böl ve yönet politikasına karşı ortak ses çıkartma ne yazık ki yine örgütlülük bilinçi ile doğru orantı taşımaktadır. Deplasman yasakları, bilet fiyatlarının fahişliği, stadlarda insanlık dışı koşullar ve pahalı temel ihtiyaç maddeleri, emniyetin ve stad güvenliklerinin taraftara gösterdiği insanlık dışı muameleye karşı organize ses çıkartmama gibi pek çok sorun vardır ki tamamen bu bölünmüşlük içerisinde çözülememektedir

    işte bu büyük mesele. Yöneticilerin taraftarı keriz yerine koyması,işi düştüğü zaman taraftara yağ çekmesi. Bir de Türkiye'de ultras kültürü denen bir şey yok o daha acı aslında. Yöneticilere yağ çeken amigo olarak görülenler mevcut..

    YanıtlaSil